Bağlanma Psikolojisi pek çok anne babanın hakim olması gereken konular arasındadır. Bebeklik dönemi olarak tanımlanan 0-2 yaş arası , çocuğun, fiziksel, zihinsel ve duygusal yönden en hızlı geliştiği dönemdir.
İçindekiler
Bu nedenle bu dönemde çocuğun sadece fiziksel gereksinimlerinin giderilmesi yeterli değildir. Henüz becerilerinin yeterli derecede gelişmemiş olmasına bağlı olarak bebeğin, kendisine bakım veren kişiye bağımlı olduğu görülür.
Dolayısıyla bağımlılık sürecinde bakım verenle kurduğu birebir ilişki, onun zihinsel ve duygusal gelişimi için son derece önemlidir. Bebeğin, biyolojik yetersizliği dikkate alındığında, bakım verenine karşı bir bağlanmanın oluşması kaçınılmazdır.
Bağlanma psikolojisi, bakım verenleri arasında kurulan, duygusal olarak olumlu ve yardım edici bir ilişkinin varlığını ifade eder. Yani bağlanmayı yalnızca anne baba odaklı yorumlamak doğru değildir. Ancak ilişkinin genellikle anne ile kurulduğuna dikkat çekmek gerekir.
Anne, çocuğun bağlanma gereksinimini tatmin ettiği bir “öteki” dir. İlk yıllarda anne ile kurulan bu bağ, çocuğun kişiliğinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu özellikler hayat boyu değişime karşı bir direnç göstermektedir.
Bowlby Bağlanma Kuramı
Bağlanma psikoloji ile ilgili ilk araştırmalar ingiliz psikanalist ve psikolog John Bowlby tarafından yapılmıştır. Onun tanımındaki Bowlby bağlanma kuramı insanların, başka insanları kendi ihtiyaçlarını karşılamak için var olan araçlar ya da köleler olarak görmez. Aslında Bowyby düşüncesi bu yönden Nesne İlişkileri Kuramı’na yakın durmaktadır.
Bowlby bağlanma ilişkisi ile insanlardaki ilk bağlanma süreçleri arasında bir benzerlik olduğuna inanır. Dolayısıyla kendisi, yanlış gelişmiş ya da dönem dönem kesintilere uğramış bağlanma ilişkilerinin kişilik problemlerine ve zihinsel hastalıklara yol açacağını iddia eder.
Örneğin, ona göre, güvensiz bağlanma biçimleri nevrotik bir kişiliğin gelişmesine zemin oluşturur.
JOHN BOWLBY
Bowlby’e göre bağlanmanın çocuk açısından yaşamsal bir değeri vardır. Hayvanlarla yaptığı gözlemlerden anneye yapışmanın veya takip etmenin bebeğin yaşama şansını arttırdığı sonucuna varmıştır. İnsanlarda bağlanmanın bunun ötesinde bir işleve sahip olduğunu vurgular. İnsan hayatı için bağlanmanın üç temel işlevi vardır;
- Dünyayı keşfederken geri dönülebilecek güvenli bir liman olma,
- Fiziksel gereksinimleri karşılama,
- Hayata dair bir güvenlik duygusu geliştirebilme şansıdır.
Bowlby, bu gereksinimler yeterli düzeyde karşılanmadığı takdirde, çocukta oluşan özbenlik algısıyla bağlantılı olarak patoloji gelişebileceğini öne sürer. Dolayısıyla bu süreci, “çalışma modelleri” olarak adlandırdığı ilkeye dayandırır.
Bağlanma Psikolojisi Mahler
Bağlanma Psikolojisi konusunda önemli bir kuram da Mahler tarafından ortaya atılmıştır. Mahler, yenidoğanın anne ile “psikolojik erime” halinde olduğunu söyler. Ona göre, bu birliğin kopması ve bireyselleşme kişilik gelişiminin kendisini oluşturmaktadır.
Fakat Mahler burada çok önemli bir çelişkiden söz eder; ayrılma-birleşme çelişkisi. Bağımsız bir benlik geliştirme arzusu, anne tarafından korunma arzusu ile sürekli bir çatışma halindedir. Dolayısıyla çocukluktaki bu temel çelişki, insanlar üzerinde hayat boyu etkisini sürdürecektir.
Etkinin varlığını sürdüreceği düzlemin büyük çoğunluğu hayatın ilk altı yılında oluşan öz benlik algısıdır. Yani belirleyici faktörler şu şekilde sıralanabilir:
- Annenin çocuğa davranışları, yani bağımsızlaştırma
- Koruma davranışlarının miktarı
- Annenin psikolojik özellikleri
Tüm bu faktörler çocuğun kendisi hakkında yorumlar yapmasına ve bunları içselleştirmesine yol açacaktır. Anne imgesi üç yaş civarında oluşur. Bu durum yalnız kendimizi değil, hayatın geri kalanında karşımıza çıkan tüm “ötekileri” anlamamız için de bir platform oluşturur.
Öyle ki, Mahler’e göre çocuk, diğer insanlara bakarken anne imajının yarattığı mercekleri kullanır.
Bağlanma Psikolojisi Kohut
Bağlanma Psikoloji kuramında önemli isimlerden biri olan Kohut ise, benzer bir noktayı “referans noktası ” mecazı ile açıklar. Ona göre, doğuştan büyüklenmeci özelliklere sahip insan, anne babanın narsisistik gereksinimlerinin karşılanması oranında sosyal ortama uyum sağlar.
Dolayısıyla bu tatmin boyutunu, diğer insanlardan beklentisini belirleyen bir referans noktası olarak kullanır. Çocuğun bu temel anksiyete ile baş etme yöntemi (reddedici tavır, büyüklenmecilik veya boyun eğici tavır) kişinin ileriki dönemlerinde ikili ilişkilerindeki yaklaşımını belirler.
→ İlgili yazıya göz atabilirsiniz: Anksiyete Bozukluğu Nedir? Tedavi Yöntemleri
Bağlanma Psikolojisi Ainsworth
Ainsworth bağlanma psikolojisi teorisinin işlemsel tanımını yapan kuramcıdır. Ainsworth 1960′ ı yılların başlarında, içinde bulunduğu zaman diliminde çok da alışılmış olmayan bir yöntemi izlemiştir.
Öğrencileriyle birlikte ev ziyaretleri yaparak çocukları ve annelerini daha yakından gözlemlemiştir. Ayrıca bazı temel alanlarda (beslenme, ağlama, göz teması , gülümseme vb.) annenin çocuğun ihtiyaçlarına olan yanıtlarını incelemiştir.
On ikinci haftada bebek ve anne laboratuvara alınmış ve Ainsworth’un “garip durum (strange situation)” olarak adlandırdığı deney uygulanmıştır. Bu deneyde, bebek sekiz dakika boyunca bir yabancıyla annesinden ayrı kalır.
Bu süreçte iki an çok önemlidir; anneden ayrılma ve anneyle buluşma anı . Ayrıca bu iki anda verilen tepkiye göre bebek iki ana bağlanma tarzından birine dahil edilir; emniyetli ya da emniyetsiz.
Emniyetsiz bağlanma da kararsız (ambivalant/iki değerli) ve kaçıngan olarak ikiye ayrılmaktadır. Emniyetli bağlanmaya sahip çocuklar anne giderken normal bir gerilim yaşarlar. Bunun yanı sıra anne geri döndüğünde ise mutlu ve sevinçli bir karşılama içine girerler.
Kararsız bağlanma tarzındaki çocuk ise anne giderken aşırı bir üzüntü ve ayrılamama davranışı gösterir. Ayrıca anne geri döndüğünde anneye öfkeli ve reddedicidir. Kaçıngan çocuklarda ise, ayrılış anı sakin ve neredeyse tepkisizken, buluşma anneyi reddedici ve uzaklaştırıcı özelliktedir.
Ayrıca bağlanma tarzları kendisini pekiştiren bir özelliğe de sahiptir. Araştırmalar bağlanma tarzlarını bir çeşit öğrenme olarak da yorumlamamıza neden olabilir.
Buna göre, kararsız bağlanma tarzına sahip kişiler annelerinden öğrendikleri tutarsız ilişki kurma tarzını ilerideki ilişkilerinde de kullanırlar. Aynı şekilde kaçıngan bağlanma tarzına sahip kişiler, çocukken kullandıkları reddetme ve kaçma yöntemlerini büyüdüklerinde de kullanır.
Bağlanma Psikolojisi Kuramına Göre Oluşabilecek problemler:
Ayrılık kaygısı:
Bağlanma Psikoloji kuramına göre farklı sorunlar oluşabilir. Bebekler 8. Aydan itibaren anneden ayrılmaya tepki vermeye başlarlar. Özellikle ayrılık kaygısı 18. Ayda doruk noktasına ulaşır. Eğer anne ve bebeğin sağlıklı bir bağlanmaları varsa bu kaygının yavaş yavaş azalır.
Ayrıca 3 yaştan itibaren anneden ayrılığa katlanabilecek duygusal güce ulaşması gerekir. Eğer anne çocuğun bebekliğinden itibaren çok kaygılı, çocuğunun başına yanında olmadığında her an bir şey geleceğinden endişeleniyorsa, çocuğunu gözünün önünden ayırmamış, kısa süreli ayrılıklara alıştırmamışsa, sağlıklı bebeklerde 18 aydan sonra giderek azalıp 3 yaş gibi sonlanması gereken ayrılık kaygısı çok daha uzun sürer.
Anaokulu, kreşe başlamakta okula başlamakta yeni ortamlara anne olmadan girmekte çok zorlanır.
Ayrılık kaygısını azaltmak için öneriler:
- 7 ay – 2 yaş dönemi içerisinde bakıcı değiştirmemeye çalışın. Eğer çalışmaya başlayacaksanız, bebeğinizin siz yanındayken yavaş yavaş bakıcıya alışması için ona zaman tanıyın. Onlar arasındaki güven sağlandıktan sonra bazı görevleri bakıcıya devretmeye başlayın. Birkaç saatlik ayrılıklara çocuğunuzu alıştırın.
- Evden ayrılacaksanız, kesinlikle ona gözükmeden, kaçarak evden çıkmayın. Mutlaka vedalaşın. Onu öpüp ona sarılın nereye gideceğinizi ne yapacağınızı kısa bir sohbetle ona anlatın. Ayrıca mutlaka geri döneceğinizi söyleyin. O ağlasa bile siz sakin ve huzurlu bir şekilde ondan ayrılın. Eğer ağlayacaksanız bunu ondan ayrıldıktan sonra yapın. Bu hoşça kal sohbetini her ayrılıştan önce rutin bir şekilde mutlaka yapın. Ancak bu şekilde aranızdaki güven ilişkisi sağlamlaşacaktır.
- Kaygılı ve üzüntülü olduğunuzu ona belli etmemeye çalışın. Özellikle yüzünüzdeki ifadenin sakin ve huzur verici olmasına özen gösterin. Çünkü çocuklar annelerin yüz ifadelerini okurlar. Eğer kaygınızı çocuğunuza da yansıtırsanız, onunda endişeli olmasına sebep olabilirsiniz.
- Okul öncesi dönemde oyun grubu, ayrıca kreş gitmesini sağlayın.
- Sakın geri adım atmayın, kararlı ve tutarlı olun.