Stockholm Sendromu Nedir?
Stockholm sendromu rehinelerin kendilerini esir alanlara karşı duygularını anlama noktasına gelmeleri ve kendisini rehin olarak alan kişiler ile geçirdikleri sürenin sonunda onlara yardımcı olmaya çalışması ve nihai olarak da onlarla bağ kurmalarına denmektedir. Bu sendromun anlamı genişletilecek olursa insanın kendisini zora sokan, savunması ve bu koşulları yaratan nedenleri görmemesi, üzen koşulları benimsemesi, ezenin yanında bulunması olarak da tanımlanabilir.
İlişkilerde Stockholm Sendromu Nedir?
Bu sendromun ortaya çıkmasındaki en temel sebep hayatta kalma içgüdüsüdür. Dış dünyadan soyutlanan kurban, ihtiyaçları için kendine baskı yapan kişiye bağlı olduğunu hisseder. Saldırganın yaptığı küçük iyilikler de kurbanın gözünde büyür.
Zaman içerisinde kurban kendisini saldırganın yerine koyarak olayları onun gözünden görmeye ve yaptıklarına hak vermeye başlar. Mağdur tarafından baskıcının şiddet eğilimi tamamen göz ardı edilir. Kurban, tek olumlu ilişkisinin şiddet gösterenle kendi arasında olan olduğunu düşünmeye başladığı için bu ilişkiyi de kaybetmek istemez.
Stockholm Sendromunun Gelişimi
Stockholm Sendromunun Psikolojik ve Fiziksel Nedenleri
Stockholm sendromunun geliştiği anlarda saldırıya maruz kalan kişilerin fiziksel ya da psikolojik varlıklarını sürdürebilmeleri için neredeyse tek kaynak her zaman saldırgandır. Bu durumda mağdurun iyi ilişkiler geliştirmesi de hayatta kalabilmesi ihtimalini önemli ölçüde artırır.
Aynı zamanda kişiler izole durumdadır. Aldıkları bilgiler ile saldırgan tarafından manipüle edilirler. Bir süre sonra ise kişilerin hayatta kalma veya psikolojik sağlıkları için verdikleri mücadele bu bilgiler çerçevesinde şekillenir.
Üçüncü bir koşul ise kaçma olasılığının olmayışı veya bu olasılık olsa dahi yok sayılmasıdır. Son olarak da saldırganın olumlu tutum ve davranışları mağdurun empati yapmasının yolunu açmaktır.
Stockholm Sendromunun İçselleştirilmesi
Kişiler, aslında daha kötü güçlere karşı savaştığını, saldırganın adaletsiz bir dünyada bunu yapmak zorunda kalmaları ya da bir şekilde haklı olduklarına dair bilgileri içselleştirmeye başlar. Bu noktada kurulan bağ sadece hayatta kalmakla sınırlı kalmayıp saldırgan ile özdeşim aşamasına geçmiş olur.
Bu sayede kaçma fırsatı varken kaçmamak saldırgana yardım etmek ve saldırı sonuçlansa bile saldırganı savunmanın temelleri atılmış de olur. Bireysel olarak hayatta kalma iç güdüsünün yüksek kuvvetinden temel alan bağlanma hissi sosyal olarak bir grup kurma ve buna yönelik olarak birlikte hayatta kalma eğilimi ile birleştiğinde bağlılık içeren ve dışarıdan hiçbir şekilde anlaşılmaz görünen bir ilişkiye neden olur.
Stockholm Sendromunun Tarihçesi
İsveç’in Stockholm kentinde 1973 senesinde aslında diğer soygunlardan çok da farklı olmayan bir soygun girişimi oldu. Fakat soygunun sonunda 6 gün rehin tutulan banka görevlisi daha sonra soyguncuyu savunmakla kalmadı aynı zamanda romantik bir ilişkileri oldu.
Benzer bir şekilde yine aynı şehirde aynı sene başka bir soygunda rehineler ve soyguncular arasında ilişkiler gelişti. Soygun anında polis baskını olacağını fark eden rehineler, soyguncuları uyardılar. Bu ve buna benzer olayları inceleyen uzmanlar bireysel ya da grup halinde olan rehineler ve soyguncular arasında gelişen bağlılığı açıklamaya giriştiler ve böylece “Stockholm Sendromu” ortaya çıktı.
Hangi Koşullarda Stockholm Sendromu Yaşanır?
Uzmanlar bağlanma ve rol değiştirme özelliğine göre bir ortam yarattığını düşündükleri için 4 koşul olduğunu belirttiler. Bu 4 koşul:
- Mağdurun hayatta kalmasına yönelik olarak bir tehdit algısı hissediyor olması,
- Mağdur olan kişinin onu rehin alan failden nezaket gördüğüne dair bir algısının olması,
- Mağduru kurtarabilecek durumda olan kişilerden mağdurun izole edilmiş olması ve soyutlanması,
- Mağdurun kaçamayacağına dair herhangi bir algısının olmasıdır.
- Rehin alınma durumlarında,
- Çocukların istismara uğradığı olaylarda,
- Kadınların istismara uğradığı olaylarda,
- Savaş esiri olarak alınan kişilerde,
- Tarikat üyesi olanlarda,
- Ensest mağdurları arasında,
- Toplama kampı gibi şartlarda,
- İlişkilerde aşırı kontrolcü ya da aşırı sahiplenici özellikler olduğu durumlarda görülebilir.
Stockholm Sendromunun Belirtileri Nelerdir?
Stockholm sendromunun belirtileri kurbanın kendine eziyet eden bireye karşı dramatik olarak bir bağlanma şekli geliştirmesidir. Gelişen bu bağlanma sonucu oluşan davranışlar ise şunlardır;
- Küçük bir iyiliğe karşı yoğun bir minnet duygusu,
- Şiddeti ve kötü muameleyi tamamen yok sayma,
- Dünyayı ve kendini istismarcının gözünden değerlendirme,
- Kendi bakış açısını kaybetme,
- Hayatta kaldığı için istismarcıya duyulan minnet duygusu,
- İstismarcıyı kurban olarak görüp ona acıma ve yaptıklarını aklamaya çalışma,
- Şiddete maruz kalmamak için sürekli olarak istismarcıyı memnun etmeye çalışma çabası.
Stockholm Sendromu Klinik Belirtileri
Sendromu yaşayan kişilerde Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) teşhisi konan kişiler ile benzer semptomları deneyimleyebilirler. Bu semptomlar şu şekilde sıralanmıştır;
- Uykusuzluk hastalığı olan insomnia,
- Kâbus görmek,
- Genel sinirlilik hali,
- Konsantrasyon zorluğu yaşamak,
- Kolayca şaşırmak,
- Gerçek dışı duyguları deneyimlemek,
- Daha önce zevk veren deneyimlerden asla zevk alamaz durumda olmak,
- Güvensizlik hissi,
- Travmatik yaşantıya dair zihinde o anıyı hatırlamak.
Stockholm Sendromunun Tedavisi
Stockholm sendromunun ölçülmesi için geliştirilen herhangi bir test yoktur. Hastanın öyküsünden yola çıkarak gerçek bir tanımlama yapılır. Stockholm sendromu normal bir durum değildir. Ancak kişi çoğu zaman bu durumun farkında değildir.
Bu gibi durumlarda mutlaka bir doktordan yardım alınması tavsiye edilmektedir. Bireyin çarpık algısının düzeltilmesi ve kaybettiği güven duygusunu yeniden kazanmasının sağlanması için tedavi görmesi önemlidir. Burada tedavinin şekli ve süreci hastanın öyküsüne göre değişiklik gösterebilir.
Stockholm Sendromu Testi Nasıl Yapılır?
Stockholm Sendromu için fiziksel olarak bir test bulunmamaktadır. Ancak bu sendromun etkileri sonucunda insanların geliştirdiği davranışlarında yaşanan değişiklikler çok açık bir şekilde görülür. Hem Türkiye’de hem de dünyada Stockholm Sendromunu içeren çeşitli filmler çekilmiştir.
Farkındalık yaratmak için en güzel yöntemlerden biri Stockholm Sendromunun ekranlara taşınmasıdır. Bu sayede insanlar fiziksel olarak bir teste girmese bile kişiler kendi kendine bu sorunun olduğunun farkına varabilir.
Stockholm Sendromu Tedavi Edilmezse Ne Olur?
Stockholm Sendromu tedavisi aslında oldukça önemlidir. Çünkü bu Stockholm Sendromu durumunda işin neredeyse tamamı hastaya düşer. Eğer tedavi edilmezse kişi çok fazla insan tarafından kötü amaçlar için kullanılabilir. Kişi kendi düşüncelerini ifade etmekten de yoksun kalabilir.
Aynı zamanda diğer kişilerin bakış açılarını da kendi fikri ve düşüncesi gibi savunmaya başlar. Bu istenmeyen durumdan kurtulmak için Stockholm Sendromu tedavisine başlanmalıdır.
Stockholm Sendromunda Psikolojik Destek
Psikolojik olarak da destek alınması gereken tedavi süreci oldukça önemlidir. Özellikle Türkiye’de kadınlar üzerinde gösterilen şiddet duygusu sonrasında bazı kadınlarda “kocamdır, sever de döver de” gibi çeşitli savunmaları bu sendromun somut örnekleridir. İnsanlardaki sağlıklı düşünme yeteneği tamamen kaybolur. Sürekli olarak çaresizlik duygusu içerisinde yaşamak insanları Stockholm Sendromuna götürebilmektedir.