Çalışmalarıyla dikkat çeken psikanalist Jacques Lacan, arzu düşüncesinde Spinoza’nın “Arzu insanın özüdür ve insanın kendi varlığında devam etmek için yaptığı bir çabadır.” sözünden etkilenmiştir.
Hegel, Spinoza, Heidegger gibi isimlerin düşünlerini incelemiştir ve sürrealizm gibi alanlarla ilgilenmiştir. Freud’un birçok kavramını yorumlamıştır ve bilinç dışının dil gibi yapılandığını belirtmiştir.  Ayna Evresi Teorisi ile tanınmasına karşın çalışmalarında genel olarak yeni düşünceler açıklamıştır. “Objet petit a” adını verdiği ve arzu kavramını incelediği teorisi de bunlardan biridir. Bu teoriyi tam ve doğru olarak ele almak için arzunun özneleşme sürecinde ortaya çıkışını, işleyişini ve özelliklerini inceleyelim.

Lacan Perspektifinde Arzu Nedir?

Arzu hakkındaki düşüncelerinde Spinoza’dan etkilenen Lacan, insanın özünün arzu olduğunu ifade etmiştir. Bu sebeple arzu, psikanaliz düşüncesi içerisinde varoluşsal bir mesele, klinik çerçevede ise özneye yön veren bir durum olarak ele alınmaktadır.

Lacan’ın arzuya bakışı bilinç dışıyla ilgilidir ve bilinç dışı arzuyu psikanalizin temel meselesi olarak ele alır. Klinik çerçevede analizin amacı, analizanın arzusunu ve onun hakikatini sözün içerisinden dile getirmektir. Öznenin, arzusunu tanıması gerekir ve analizin amacı budur.

Burada esas olan bir şeyi tanıma meselesi değildir, öznenin arzuyu dile getirmesiyle yeni bir varoluş yaratmasıdır. Bu yaratımda analizanın arzusu ile sözü arasında uyumsuzluk olduğu için her zaman kopukluk yaşanır çünkü arzunun hakikati tam olarak dile getirilemez. Arzu ile söz arasındaki uyumsuzluğun nedeni ise bilinç dışının mutlak bir işleyişe indirgenemez oluşundan kaynaklanır.

Lacan Arzu Şeması
Lacan Arzu Şeması

Benim Olmayan Arzum Niçin Bendedir?

Lacan’ın kuramında arzu, başkasının arzuladığı şey olmayı arzulamak ve başkası tarafından tanınmayı arzulamak demektir. O hâlde ötekinin arzu nesnesi olmayı arzulamak ne demektir? Cevaplayabilmemiz için ötekinin alanı olan simgesel düzen tarafından yapılandırılan ve içeriğinde özdeşleşmeyi ve yabancılaşmayı bulunduran imgesel düzene dair özlü bir anlatıma ihtiyacımız var.

Öznenin, simgesel düzen içerisinde ortaya çıkması ve bilinç dışının oluşumuyla birlikte arzu da insan hayatının önemli dinamiklerinden biri olarak kendini gösterir. İmgeselde başlayıp simgeselde tamamlanan bir süreç olan anneden kopma olayı öznede yeri doldurulamayacak temel bir eksiklik yaratır.

Bu, aynı zamanda hayat boyu doldurulmaya çalışılacak bir eksiktir ve bunun telafi çabası da arzuyu ortaya çıkarır.

Anneyle yeniden bütünleşmenin imkânsız oluşu ve kopuşun telafisinin olmamasından dolayı bu eksik kapatılamaz ve bu da hiçbir arzu nesnesiyle karşılanamayacağı anlamına gelir. Anneden kopuştan doğan temel eksik, yaşantının her alanında yer alan arzuda kendini hissettirir. Başka bir deyişle arzu, öznenin imgesel dönemde anneyle olan ikili ve dolayımsız ilişkisine dönme isteğinin sonucudur.

Lacan’ın arzuya dair diğer bir yorumu ise arzunun daima başka bir şeye yönelik olduğu düşüncesidir.  Ona göre var olan bir nesne arzulanamaz. Bir nesnenin arzulanması için onun mevcut olmaması, o nesnenin sürekli olarak daha ileri bir zaman içinde ötelenmesi gerekir. Bu ötelenen nesne,  aslında en başından itibaren ötekinin konumundadır yani bilinç dışıyla ilgisi vardır. Lacan, arzuyu bu ilgi sonucunda toplumsal bir yaratımın ürünü olarak görür. Ona göre arzu, mahrem bir yaşantıyı değil daima öznelere atfedilen ve arzularla kurulan diyalektik bağı vurgular.

Arzunun Diyalektiği

Lacan’ın ihtiyaç, talep ve arzu kavramları arasında kurduğu ilişki oldukça önemlidir.   Arzuyu anlamak için ihtiyaç ve talep ile aynı şey olmadığını bilmek gerekir. Şöyle ki insan, çeşitli ihtiyaçlar sonucu oluşan isteklerini çevresindeki insanlardan talep etmek için dili kullanır.

Böyle bir durumda ihtiyaçlardan birini karşılaması beklenen bir nesne, talep diyalektiğine yakalanırsa o anda bir tür dönüşüm geçirip arzu üretir hâle gelir. Böylece arzunun hedefi olan arzu nesneleri ortaya çıkar. Arzu, nesnesine ulaşıp kısmi tatmin yaşamasıyla yeniden kökenine dönerek kendini üretip döngüsel yapısını oluşturur.

Arzunun yok edilmesi imkânsız olsa da arzu nesnesini yok etmek ya da dönüştürmek mümkündür. Açlığı arzu olarak ele alırsak herhangi bir yemek, arzu nesnesi konumuna gelir. Açlık, temel bir arzu olarak geri dönüşlü bir biçimde sürekli olarak doyurulur ve başa dönerek yeniden başlar. Arzu nesnesi olan yemek ise bu durumun aksine farklı çeşitte bir başka yemeğe dönüştürülebilir veya yenilerek ortadan kaldırılabilir

Durmaksızın yeni arzu nesnelerine yönelen arzuyu, insana özgü yapan niteliği aynı zamanda yöneldiği arzu nesnesinin de arzusunu arzulamasıdır. Demek oluyor ki bir kimse saf arzusu dışında başkası tarafından tanınmayı ve arzulanmayı da istiyorsa o arzu insana özgüdür.

Bu anlamda başkasının arzusunu arzulamak, aslında tanıyıp tanınma durumuyla bağlantılıdır. Sonuç olarak arzu, kendisinin ulaşmayı beceremediği ideal tasarımlara yönelir ve eksiltili özne de kendini tamamlayabilmek adına başkaları üzerinden kendini gerçekleştirmeye çalışır.

Buradan arzunun kökeni itibariyle narsist bir edim olduğu ve arzu nesnesine duyulan sevginin aslında yitirilen tamlığı geri kazanma çabasından ibaret olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Özetle diyebiliriz ki temel arzusunu tatmin etmeye çalışan özne, arzunun döngüselliği bağlamında sürekli olarak arzulayan bir özne olarak hayatına devam eder.

Niçin Kapitalizmin Olduğumu Söylediği Özneyim?

Lacan, 20. Semineri’nde dört söylemden bahsetmiştir: efendinin söylemi, histeriğin söylemi, üniversitenin söylemi ve analistin söylemi. Bu söylemlerde bölünmüş öznenin arzu nesnesi, bazı noktalarda içerdiği imkânsızlık ve yetersizlikle açıklanır. Dört söylemin hiçbirinde döngü tamamlanamaz ve arzu nesnesi (nesne a) ulaşılamazdır.

Beşinci söylem olarak ortaya çıkan kapitalist söylemde bu dört söylemin aksine öznenin nesne a’ya direkt erişimi olduğu belirtilir. Kapitalist söylemde eksikliğin olmadığı, tam olarak nesne a’ya ulaşmanın mümkün olduğu ifade edilir. Bu söylem, diğer dört söylemin aksine sürekli birbiri içinde devam eden bir döngü oluşturabilir. Böyle kapalı bir söylemin oluşabilmesinin sebebi, nesne a’ya ulaşılabilmesiyle kaybın ve eksiğin reddedilmesidir. Dolayısıyla kapitalist söylemde ne yetersizlikten ne imkânsızlıktan söz edilir.

Buscopan Ne İçin Kullanılır? >> https://www.www.cevrimiciterapi.com/buscopan-nedir-ne-icin-kullanilir/ Linkinden Hemen Keşfet

Metanın Kalıcı Zevk Yanılsamasındaki Yapısı

Kapitalizmin, sanal veya gerçek ortamlardaki tüketimi özendirme yöntemleriyle öznenin yöneldiği sürekli zevkin nasıl bir yapıyla ortaya çıktığını gözlemleyebiliyoruz. Öznenin, arzusunu sürdürmek için onu daima tatminsiz bırakması kapitalist mantığın da işleyişinde var olan bir durumdur.

Kapitalizm, arzu üzerinden özneleri daha iyiye özendirip yönlendirerek arzularının devam etmesine elverişli ortam hazırlar. Bunun için yeni teknolojilerle özneyi metaya bağımlı hâle getirir. Üretilen her ürün,  “En iyisi budur.” fikriyle pazarlanır.

Kapitalist özne, metaya ulaşmanın hezeyanıyla yeni metaların arayışında olur. Arzulanan nesneye ulaştıktan sonra zevk alınamaması, başka bir nesneye ihtiyaç duyulduğunu ifade eder. Bundan dolayı kapitalist sistem öznenin arzulamasına ve hayal kırıklığı yaşaması üzerine kurulur.

Sistemin, kendi arzusuna yabancılaşan ve onu tamamlayabileceğini zanneden öznelere ihtiyacı vardır. Şöyle de denilebilir: Kapitalist sistemin işleyişinde kalmak isteyen özne, onu eleştirmez.

Çeşitli özellikleriyle ele aldığımız arzu nesnesiyle ilgili olarak Yahya Kemal Beyatlı eşliğinde, çıkrığı yok bir kuyuya varan Mehlika Sultan’a âşık yedi gence hak vermek için bütün koşullarımız hazır: Bu emel gurbetinin yoktur ucu, daima yollar uzar.

Maslow ihtiyaçlar Hiyerarşisi Nedir? >> https://www.antalyaterapimerkezi.com/maslow-ihtiyaclar-hiyerarsisi-nedir/ Linkinden Hemen Keşfet
Call Now Button